"Ancak ve ancak boyun eğmeyen sevilir, sevilebilir."
Biz, Yevgeni İvanoviç Zamyatin
İnsan sadece fethedemediği şeyleri sever.
"Dünyaya aşk ve açlık hükmeder."
Bana gülücükler yapıştırdı, her bir yarama bir parça.
Kişisel deneyimlerime dayanarak o anda gülmenin ne korkunç bir silah olduğunu fark ettim: “ Gülmeyle her şey öldürülebilirdi; Öldürmenin kendisi bile.
"Ancak dostlarım, biraz düşünmek lazım, çok faydalı oluyor."
İnsan sadece köle edemediğini sever.
...orjinal olmak diğerlerinin arasından sıyrılmak demektir. Buna göre orjinal olmak, eşitliği ihmal etmektir.
Yarın bir mutluluğun beni beklediğini biliyordum. Ama hangi mutluluğun?
“Bunca yıldır mutluluğun önüne artı işareti koymak ne aptallık! Ne beter bir önyargı! Mutlak mutluluğun başına elbette bir eksi, hem de semavi bir eksi konmalı..”
Benim adıma başkalarının istemesini değil de ben kendim istemeyi istiyorsam, eğer imkânsızı istiyorsam, bundan size ne?
Tüm dünya muazzam bir kadındı ve bizler onun rahmindeydik.
Demek ki herkesin içinde ancak kalbiyle birlikte içinden söküp atabileceği bir acısı varmış.
Mutluluk sorunu henüz bizde de mutlak bir çözüme kavuşmamış durumda.
Bir tomurcuk yeni açtığında canı yanmaz mı?
O’nun dilinin hızı yanlış hesaplanmış, dilin saniye/hızı her zaman düşüncenin saniye/hızından biraz az olmalıdır, asla tersi olmamalıdır.
Hatasız olduğuna kesinlikle inanılan bilgi, inançtır.
Çocuklar yegâne cesur filozoflardır.
Hem matematik hem de ölüm hiç yanılmazlar. Ve eğer bizim dünyamızda, yüzeyde bu gölgeleri görmüyorsak, bunlar için yüzeyin arkasında koca bir dünya var (mutlaka olmalı) demektir.
Birisinin seni, yapacağın en ufak bir hatadan, atacağın yanlış bir adımdan şefkatle koruyan dikkatli gözlerini üzerinde hissetmek çok hoş bir şey.
Biz, Yevgeni İvanoviç Zamyatin
Zulme, sindirmeye ve sansüre -kurumsallaşmış bir iktidarın olduğu her yerde sansür de vardır- galip gelmenin tek yolu bunları reddetmektir.
İnsanların kanı kızıl ve ateşli oldukça, insanlık genç oldukça hep isyanlar, hep devrimler olacak. Olmak zorundalar zaten...
“Her yarama birer yara bandı gülümsemesi yapıştırdı; hoş bir sarmalanmışlık hissiyle doldum.”
Ama mutluluk adıyla bilinen kesrin pay ve paydası zaten neşe ve gıpta değil midir?
İnsanların bir zamanlar böyle birine katlanmış olmaları şaşırtıcı değil mi? Sadece katlanmakla kalmamışlar, bir de hayranlık duymuşlar
Ne köle bir ziyniyet! Değil mi?
Ama dakikalar... Öylesine ufak, öylesine gülünçler ki... Geçip gidiyorlar, ama ona anlatmam gereken çok şey var. Benimle ilgili ne varsa...
Sen benim o eski ben olduğumu sanıyorsun.
Benim de kendime sarsılmaz bir inancım vardı, içimdeki her kuytu köşeyi bildiğime inanırdım. Oysa şimdi..
Çocuklar biricik cesur filozoflardır. Cesur filozoflar da mutlaka çocuktur.
Sen sonsuzluğun etrafına bir duvarcık çekme derdindesin ve o duvarın ardına bakmaktan korkuyorsun. Gerçeği bu. Bakıyorsun ve gözlerini yumuyorsun. Aynen öyle!
Dünyayı yönetmek için dünyayı yönetenleri yönetmek gerekir.
İki insana cennete gitmek için seçim hakkı verilmiş: ya özgürlüksüz mutluluk ya da mutsuz bir özgürlük... Üçüncü bir seçenek sunulmamış. İki budala da özgürlüğü seçmiş.
Uygunsuz, asimetrik bir sessizlik dakikası yaşadık. Bir şey dönüyordu ama ne, bilmiyordum.
Her gülücük farklı bir renktedir. Gülme, içinizdeki patlamanın uzak bir yankısıdır.
Geçmişle gelecek arasında aşılmaz boşluk son derece yalındır.
''Evim, benim kalemdir.''
İnsanlar birinin çıkıp onlara mutluluğun ne olduğunu söylemesini ve ardından onları bu mutluluğa zincirlemesini isterler!
Gülmeyle her şey öldürülebilirdi, hatta cinayet bile
Nasıl da eksiksizim! Bir bilseniz, nasıl da tamam!
Kendimi duyumsuyorum. Ama sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. Sağlıklı göz veya parmak ya da diş varlarmış gibi görünmezler. Gayet açık değil mi? Kendi kendinin bilincine varmak, hastalıktır.
Bir kare kendinden bahsetmeye kalksa aklına son gelecek şey, dört eşit açısının olduğunu söylemek olur. Görmez çünkü. Dört açısı kare için doğaldır, gündeliktir.
“Mutluluk kesrinin paydası sıfıra indirilir ve kesir artık muhteşem bir sonsuzluktur.”
"Yeşil paltolu adam sallanıp direklere tutunarak fenerle aydınlanan köprüye doğru ilerliyordu. Adama sordum : “Neyiniz var ?”- “Cüzdanımı arıyorum, az önce işte şurada kaybettim” ( - eliyle karanlıkta bir yeri gösterdi ).- “Peki neden onu fenerin altında arıyorsunuz ?”- “Çünkü burası, fenerin altı aydınlık, her şeyi görüyorum.”Arıyorlar - ama kendi fenerlerinin altında. Ve herkesi de fenerlerin altında aramaya davet ediyorlar."
Devlet (insanlık adına) tek bir bireyin öldürülmesini yasaklıyor ama her gün milyonlarca kişinin yavaş yavaş öldürülmesine karşı çıkmıyordu. Bir kişiyi öldürmek, başka bir deyişle insanların toplam yaşamlarından elli milyon yıl azaltmak suç değildi. Bugün on yaşındaki herhangi bir çocuk bu matematiksel ahlak problemini yarım dakikada çözer; Ama onlar bütün kant’larına rağmen çözemediler. Kant’lardan hiçbirinin aklına bilimsel bir ahlak sistemi kurmak gelmedi; “ Çıkarma, toplama, bölme ve çarpma üzerine kurulu bir ahlak sistemi.”
İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. başka türlü olsaydı okunmayadeğmezdi.
Biz, Yevgeni İvanoviç Zamyatin