-->

"Aşk aşıkı sır eder, aslanı zencir eder, katı taşı mum eder.

Sevdiğiniz insanların sevgisini hissetmek, hayatımızı besleyen güneş gibidir.

Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.

Bilgili insan güneşe benzer, girdiği yeri aydınlatır.

Kurnaz adamlar okumayı anlamsız bulur, basit insanlar hayran kalır, bilge kişilerse okuduklarından yararlanır.

Hayatta yalnız olan insanların bu dünyadan kopuk olduklarını düşünmeyin. Çok acı çeken insan, çok yaşamış demektir.

Dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi. En büyük çınar önce bir tohumdu, en büyük kuş önce bir yumurtada gizliydi.

Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez.

Her çocuk bir bakıma bir dahi ve her dahi bir bakıma bir çocuktur.

Dünya dört şeyin üzerinde durur: Bilgelerin ilmi, yücelerin adaleti, haklıların duası ve yiğitlerin cesareti...

Sevgi sahiplenmez, özgürleştirir. Kelebeği avucunda tutmaz, uçmasına izin verir.

Sen Sen Ol Mutluyken Söz Verme, Üzgünken Cevap Verme, Öfkeliyken Karar Verme ...

Görmeden bakan, duymadan dinleyen, hissetmeden dokunan, düşünmeden konuşan, insanların uzaklaşın...

Yalandan kim ölmüş demeyin; Güven ölür, sevgi ölür, dostluk ölür...

Sevincin kapıları, acıların anahtarlarıyla açılır.

Her ne yapabilir ya da hayal edebilirsen, başla ! Cesaretin içinde deha, güç ve sihir vardır.

Bu akşam, TV'nizi açmayın ne olur? Elektrik icat edilmemiş gibi yaşayın bu akşam. Birbirinizle ilgilenin. Birbirinizi dinleyin. Uzaktaki bir arkadaşınızı arayın telefonla. Hatıralarınızı anın, gülün.

İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.

Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem tüm dünyayı değiştirebilir.

Uçamıyorsan, koş; koşamıyorsan, yürü. Eğer yürüyemiyorsan, sürün; ama hareket etmeye devam et. Geleceğe ilerlemeyi sürdür.

Siz siz olun, Tutkularınızı, düşlerinizi, sevgilerinizi ve Yolculuklarınızı ertelemeyin; Çünkü dokunduğu her şeyi çürütür zaman. .

Ayın Sözü

" Başarıyı hedef alın, mükemmel olmayı değil. - Yanlış yapma hakkınızdan vazgeçmeyin; vazgeçerseniz yeni şeyler öğrenme ve gelişme olanağınızı kaybedersiniz."

-->

Ünlü şiirler

Şiirler ,Ünlü şiirler 2024, Ünlü şiirler kısa, Ünlü şiirler anlamlı
Adsense

en çok okunan ünlü şiirler,unlu siirler , dünyaca ünlü şiirler, en ünlü şiirler, ünlü şiirler kısa, ünlü şiirler ve yazarları, ünlü şiirler uzun, ünlü şiirler uzun aşk,

  Bu güzel sayfada, çeşitli kaynaklardan yıllar boyunca toplanan anlamlı ve güzel “Ünlü şiirler” koleksiyonumuzu hazırladık.

Bu güzel şiirleri facebook, twitter ve whatsapp ile ya da kısa mesaj ile paylaşarak destek olursanız seviniriz.Yorumlarda sevdiğiniz şiirlerden mısralar paylaşa da bilirsiz.

Seni Düşünmek Şiiri

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,

Dünyanın en güzel sesinden

En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey…

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

Ben artık şarkı dinlemek değil,

Şarkı söylemek istiyorum.

Şair: Seni Düşünmek 

Lavinia Şiiri

Sana gitme demeyeceğim.

Üşüyorsun ceketimi al.

Günün en güzel saatleri bunlar.

Yanımda kal.


Sana gitme demeyeceğim.

Gene de sen bilirsin.

Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,

İncinirsin.


Sana gitme demeyeceğim,

Ama gitme, Lavinia.

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme, Lavinia.

Şair:Özdemir Asaf 

Anlatamıyorum Şiiri

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?


Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.


Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Şair: Orhan Veli 

Desem Ki Şiiri

Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır

Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini

Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm

Sende tattım yemişlerin cümlesini

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin.

Desem ki...

İnan bana sevgilim inan

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap.

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin.

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber.

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi fark edemezsen

Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme müsterih ol

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum

Şair: Cahit Sıtkı Tarancı 

Ben Sana Mecburum Şiiri

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.


Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.


Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu


Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.


Sponsor 2

Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor


Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

Şair: Atilla İlhan 

Ay Karanlık Şiiri

Maviye

Maviye çalar  gözlerin,

Yangın mavisine

Rüzgarda asi,

Körsem,

Senden gayrısına yoksam,   

Bozuksam,

Can benim, düş benim,

Ellere nesi?

Hadi gel,

Ay karanlık...


İtten aç,

Yılandan çıplak,

Vurgun ve bela

Gelip durmuşsam kapına

Var mı ki doymazlığım?

İlle  de ille

Sevmelerim,

Sevmelerim gibisi?

Oturmuş yazıcılar

Fermanım yazar

N'olur gel,

Ay karanlık...


Dört yanım puşt zulası,

Dost yüzlü,

Dost gülücüklü

Cıgaramdan yanar.

Alnım öperler,

Suskun, hayın, çıyansı.

Dört yanım puşt zulası,

Dönerim dönerim çıkmaz.

En leylim  gecede ölesim tutmuş,

Etme gel,

Ay karanlık...

Şair: Ahmed Arif 

Mihriban Şiiri

Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban 

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban 


Yar, deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban 


Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor Mihriban 


Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 


Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım kara bahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban


Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor Mihriban   

Şair: Abdürrahim Karakoç 

Tahirle Zühre Meselesi Şiiri

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

yani yürekte.


Meselâ bir barikatta dövüşerek

meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken

meselâ denerken damarlarında bir serumu

                             ölmek ayıp olur mu?


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Seversin dünyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istemezsin dünyadan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Şair: Nazım Hikmet

 

Hindiba Şiiri

Kartallar uçar mı bir harâbeden

Köprülerden benim yârim geçer mi

Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem

Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları

Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum

Avuçlayıp öpüyorum kumları

Bir karadelikten bakarken hayat

Meydan okuyanlar kim bu serâba

Söyle bana hindiba


Sponsor 3

Sen nasıl bu kadar ceylan koşması

Sen nasıl bu kadar yollar aşması

Sen nasıl bu kadar güneşe meftun

Sen nasıl bu kadar sahra çeşmesi


Ben rüzgâr değilim, dokunmam çiçeklere

Ben kara parmaklı insan değilim

Kirpik uçlarımdan kayar yıldızlar

Bilemezsin, hayal akşamlarında

Renklerini kuşatan

Damıtılmış gözyaşıdır ömrümün


Ben boşluğa üfleyen cellat değilim

Karayele verdim ayaklarımı

Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden

Hangi ölü bilmez nereye gittiğini

Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba

Söyle bana hindiba


Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi

Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi

Sen nasıl bu kadar pencere önü

Sen nasıl bu kadar gök gürlemesi


Ben kaptan değilim, anlamam gemileri

Gizli bir ummanın gelgitlerinden

İniltiler vurur sahillerime

Deniz feneri değilim


Önce yürü bu vefasız ülkeden

Sonra uzan bir tenhaya, sessiz ol

Gelip geçsin üzerinden turnalar

Düşün, sesler neden bulur sesleri

Kelâm kimin damarlarında kandır

Harflerini senden alan merhaba

Hangi demin âteşidir içimde

Söyle bana hindiba


Sen nasıl bu kadar gönül hanesi

Sen nasıl bu kadar yâr divanesi

Sen nasıl bu kadar çerağı ömür

Sen nasıl bu kadar inci tanesi


Ben korku değilim kapı aralarında

Pencerenin infilâkı değilim

Gölgeleri yüzlerinden tanırım

Bir resim bir ressamı ağlatır bir yerlerde

Bir eşya bir hamalı

Ben hâlâ öğütülen anılarıma değil

Değirmene inanırım

Bu derin aldanış kimden kalmadır

Bu uzaklık, bu diba

Söyle bana hindiba


Sen nasıl bu kadar kelâmın hası

Sen nasıl bu kadar şiir bohçası

Sen nasıl bu kadar esrarlı bir mum

Sen nasıl bu kadar rüya bahçesi


Ben bir kervan muamması değilim

Çekinmem yolların kıvrımlarından

Ellerim ışıldar alacakaranlıkta

Saklambaçlar ortasındadır evim

Kışın kartopudur adını anmak

Döner döner yüreğimde, dağ olur

Yazın güneş yanığıdır düşlerim

Sonbahar ruhumu bekleyen oba

Söyle bana hindiba


Sen nasıl bu kadar sevda hecesi

Sen nasıl bu kadar hayal incesi

Sen nasıl bu kadar mutluluk çağı

Sen nasıl bu kadar tarih öncesi

Şair: Nurullah Genç 

Şiiri


Şair: 

Kaldırımlar Şiiri

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.


Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.


İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.


Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.


Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!


Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.


Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.


Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...


II


Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,

Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!

Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,

Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!


Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,

Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.

Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;

Onun taşı erimiş, senin kafatasında.


İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;

Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.

Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;

Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.


Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.

Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...

Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...


III


Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,

Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.

Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,

Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.


Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,

Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.

Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,

Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.


Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;

Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,

Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.


Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;

Bana rahat bir döşek serince yerin altı,

Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

Şair: Mehmet Akif Ersoy

İstemem Şiiri

Sen kokmayan gülü neyleyim,

Neyleyim sensiz baharı?

Sen doğmayan günü neyleyim,

Neyleyim sensiz ben dünyayı?


Senin tenine değmeden gelen yağmuru istemem

meltemi istemem.

Seni parlayacaksa parlasın yıldızlar,

Sana yanmayan yıldızı semalarda istemem.


Bülbüller söyleyecekse seni söylesin,

Senden okumayan bülbül olsa dinlemem.


Özlemim sen olacaksan yansın yüreğim,

Sılası sen olmayan gurbeti istemem, vatanı istemem.


Bir ateş yakacaksa beni kalbimden,

Senin aşkının ateşi yaksın,

Senden gayrı başka bir aşkla kül olursa kalbim,

Bu kalbi istemem, ateşi istemem, koru istemem.


Seni göremediğim vahalar bedevilerin olsun,

Ben senin çölünü isterim, suyu istemem.


Sana çıkacaksa durmaz yürürüm,

Sonu sen çıkmayan yönü istemem, yolu istemem.


Ben gönüllü bir köleyim, kulağımda küpem.

Kalbini fethedecekse geçerim bin Sina’yı birden.


Yoksa neyime?

Bu fethi istemem, Mısır’ı istemem, cihanı istemem.


Ben Sultan Fatihim, önündeyim İstanbul’un.

Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için.


Yoksa gül yüzünü güldürmeyen sultanlığı istemem, İstanbul’u istemem.


Ben bir garip yunusum, yazdığım sensin, yandığım sen.


Senden gayrı bir aşka ben kalemi istemem, kağıdı istemem.


Ben senin ümmetinim, sensin benim efendim.

Senden gayrı, senden başka efendi istemem, sevgili istemem, istemem…

Şair: Fatih Sultan Mehmet

Zulmü Alkışlayamam Şiiri

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...

İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

Şair:Mehmet Akif Ersoy 


Benzer şiirler:

Sayfa içeriği: en çok okunan ünlü şiirler,unlu siirler , dünyaca ünlü şiirler, en ünlü şiirler, ünlü şiirler kısa, ünlü şiirler ve yazarları, ünlü şiirler uzun, ünlü şiirler uzun aşk,