Kadın kadını anladı, kadın kadını hissetti, kadın kadını sezdi.
Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli
Yaseminlere elini uzatışına bakmış ve demişti ki "Çiçeğe dokunuşu çiçekten güzel."
İki kadın tek kelime edemeden her şeyi konuşmuşlardı.
Seni dinlerim ama kendi kararlarımı kendim alırım.
Benim de bu cihana gelişim...Bir güzelden ötürü hey canım hey..
Şu balık Kızıldeniz'den kalkıp Ege'ye geliyor, oradan da bizim sofraya. Kısmet işte, kısmetten öte yol yok...
Çözemediğin bir sorun olunca öyle yaparsın zaten. Ya uyursun ya kaçarsın.
Kaçmak için yapıyorsun, dedi. Çözemediğin bir sorun olunca öyle yaparsın zaten. Ya uyursun ya kaçarsın.
Keşke insanlar da yunuslar kadar iyi olsaydı.
...bağrını döven karısıyla bile konuşamaz olmuştu...Allah kimsenin başına evlat acısı vermesin.
Sabahları bir çay bardağı dolusu aç karnına zeytinyağı içmek..Ege'nin sağlık sırrı buydu.
"Ben işimi tam yapıyorsam herkes yapabilir."
Beraber ıslandık bu denizde.
“Senin yokluğuna hayret ediyor herkes”
Her şey doğaya ve ilk insandan bu yana milyarlarca kez tekrarlanan ritüele uygun olarak ilerliyordu...
Deniz ekmek kapısı, deniz hayat, deniz sevgili, deniz zalim, deniz suskun, deniz sevecen, deniz öfkeli. Bazen acıdan öldürür balıkçıyı, bazen de verdikçe verir
"Ne muhteşem bir yaratık, hiç kıyılır mı buna, helal olsun sana balik"
Yabancı insanlarla yabancı balıklar birbirine benziyordu. Hepsi yıkıcı, hepsi yok ediciydi.
Bu insanlar balon balıklarından da tehlikeli diye düşündü, daha canavar, daha kötü, daha yok edici.
Sen nelere kadirsin. Çıkmayan can çıkmıyor işte. Nasipten ötesi yok.
".. sanki başka birinin başından geçiyordu her şey kendisi de dışarıdan izliyordu."
"Nedense herkes birbirinin açığını arardı."
Kıyılara pahalı lokantalar açılmıştı, en taze balığı almak için yarışıyorlardı. O balıkları tutanlarsa ömür boyu adım atamazlardı oralara.
Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli
Sanki acı ete kemiğe bürünmüş, kadının yüzünün çizgilerine, bakışlarına yerleşmişti.
Acıyı da üzüntüyü de sevinci de felakete de içine çeker, sindirir hayatına devam ederlerdi.
Ağlamadığı zamanlarda uzun süre su verilmemiş kuru bir çiçek gibi boynu bükük, dokunsan dağılacak gibi duruyordu.
...hem kimse bizim kitabımızı yazmaz.
"Adına hayat, ölüm, sevda denilen garip şeyler üzerine düşündü."
Bir gün bakkaldan aldığı tuzu denize dökerken görülmüştü. Ne yaptığını soranlara, "denizin tuzu azaldığı için" eklediğini söylüyor sonra "Ben olmasam kimse bakmaya cak buralara"
Erkeklerin çocuksu zayıflığına karşı, hayatı devam ettiren kadın iradesiydi
Eskiden futbolcuların aynı isimde olanları hep büyük küçük diye ayrılırdı.Trabzonspor’daki Büyük İskender gibi.
Kazanan kim olacak ? Direnenler mi , direnenlerin karşısında duranlar mı ?
Yaseminlere elini uzatışına bakmış ve demişti ki "Çiçeğe dokunuşu çiçekten güzel."
Bazen koca bir balık yakalarsın beyim, tam sandala çekerken göz göze gelirsin mübarek hayvanla, sana öyle acıklı bakar ki kıyamazsın, denize salarsın gerisin geriye.
"Daha önceki çağlarda köleler ayaklarındaki prangadan köle olduklarını anlıyordu. Modern köleler ise kendini özgür sanıyor, çünkü beynine geçirilmiş prangaları göremiyor."
Zaten dünyayı erkekler bozar, savaş çıkarır, felaketlere neden olur, kadınlar ise hayatı devam ettirir, yaraları sararlar.
Güneş, diz çökenlerden önce ayakta duranları aydınlatır.
" İnsanlığın her anlamda can çekiştiği bir noktadayız.! "
“Unutmayın, dünyanın en önemli medeniyetlerinden birinin üstünde oturuyorsunuz. Hani temel kazarken yazılı taşlar, mermerler, mozaikler çıkıyor ya, işte onlar çok çok değerli. Kırmayın, üstünü örtmeyin, inşaatta kullanmayın, devlete haber verin.Büyük İskender bile bir kış geçirirdi buralarda...”
Dünya, kapitalistlerin, halkını soyan diktatörlerin, yolsuz bürokratların korkunç hırsına engel olamazsa, göçler sürecek, terörizm de, isyanlar da.
Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli
Sayfa içeriği: balıkçı ve oğlu sözleri, zülfü livaneli balıkçı ve oğlu kitabı alıntılar balıkçı ve oğlu alıntı,balıkçı ve oğlu özeti,balıkçı ve oğlu konusu,balıkçı ve oğlu, Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli